Aym Başkanı Arslan: “Esas Mahkemesi 2012 Yılından İtibaren, Doğruluk Eksenli Yaklaşımla Laikliğin Özgürlükçü Bire Bir Yorumunu Yapmaya Başlamıştır”

Anayasa Mahkemesi (AYM) Başkanı Zühtü Aslan, Rize’dahi Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi’nde; “Anayasa Mahkemesi 2012 yılından itibaren hak eksenli yaklaşımla laikliğin özgürlükçü benzeri yorumunu yapmaya başlamıştır… AYM, başörtüsünün kült ve vicdan özgürlüğünün tıpkısı gereği olduğunu, başörtüsüne müteveccih yasağın hiçbir kanuncu temeli olmadığını ve bu yasağın akide temelinde ayrımcılık yapılanma ettiğini vurgulamıştır” açıklamasını yaptı.

Anayasa Mahkemesi (AYM) Genel Sekreterliği ve Avrupa Konseyi vasıtasıyla ortaklaşa düzenlenen “Kanunuesasi Mahkemesinin Anne Haklar Alanındaki Kararlarının Canlı Şekilde Uygulanmasının Desteklenmesi Projesi” kapsamında; “Kanunuesasi Mahkemesinin Temel Hakların Korunmasındaki Rolü” konulu açık oturum, zaman Rize’dahi Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi’nde yapıldı.

Panelin açış konuşmasını Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi Rektörü Yusuf Yılmayan, Rize Valisi Kemal Çeber ve Kanunuesasi Mahkemesi Başkanı Zühtü Aslan yaptı. AYM Başkanı Zühtü Arslan’ın konuşması şöyle:

“Zaman burada esas doğruluk ve özgürlüklerin korunmasında Kanunuesasi Mahkemesinin rolünü konuşmak amacıyla toplandık. Biraz sonra değerli üyelerimiz norm denetiminde ve bireysel başvuruda Mahkememizin ana adalet ve özgürlükleri himaye görevini şüphesiz namına getirdiğini anlatacaklar. Ego bile bu açış konuşmasında konunun tarihî ve kavramsal boyutlarına müteveccih kâh hususları kısaca ifade etmeye çalışacağım. Anayasanın ve anayasa yargısının temel işlevi üzerinde durduktan sonraları, Türk Temel Mahkemesinin oynadığı roldeki değişime değineceğim.

“ANAYASALAR, BİR YANDAN YÖNETENLERİN KULLANDIĞI GÜCÜ VE SINIRLARINI BELİRLEYEN, DİĞER YANDAN ÜSTELIK YÖNETİLENLERİN ASIL TÜRE VE ÖZGÜRLÜKLERİNİ GÜVENCEYE KAYRAN YÜKSEK VE BAĞLAYICI KAVAIT BÜTÜNÜDÜR”

Anayasayla başlayalım. Oğuz Atay, Ağırbaşlı Oyunlar adlı romanında aynı bakkalın gözünden anayasayı betimleme kadir. Bakkal Rıza’ya ‘Anlatıldığına göre, öz hoşur, hükmü iri tıpkısı kitap varmış. Hep amal oradan idare ediliyormuş…. Kayırıcı ülkeyi bu betik çekip çeviriyormuş’. ‘Kendi süfli hükmü balaban kitap’ adına nitelenen anayasa, sunu genel anlamda yönetmen ve yönetilenlerin ilişkilerini düzenleyen bire bir toplum sözleşmesidir.  Zımnında anayasalar bire bir yandan yönetenlerin kullandığı gücü ve sınırlarını belirleyen, farklı yandan dahi yönetilenlerin ana türe ve özgürlüklerini güvenceye alan üstün ve bağlayıcı kavait bütünüdür.

“ANAYASANIN ÜSTÜNLÜĞÜ, DİĞER PARÇALANMAMIŞ KURALLARIN VE İŞLEMLERİN ONA AKLA YATKIN OLMASINI GEREKTİRMEKTEDİR”

Anayasanın üstünlüğü, özge parçalanmamiş kuralların ve işlemlerin ona akillica olmasını gerektirmektedir. Bir Lahzada bilcümle anayasalar şu yahut bu şekilde anayasanın üstünlüğü ilkesine düz vermişler, bu bağlamda teşri ve yürütme tasarruflarının anayasaya ters olamayacağını belirtmişlerdir. Bu noktada alıcı istifham şudur: ‘Anayasanın üstünlüğü zahir sağlanacaktır?’ Bu soruya aranan cevap anayasa yargısını ortaya çıkarmıştır. Canan Gençler. İlk kendisine 1803 yılında sunulan Marbury/Madison kararında Amerikalı Faziletkâr Mahkemesi, anayasanın üstünlüğü ilkesinden hareketle kanunların anayasaya uygunluk denetimini etme yetkisine cemaat olduğunu belirtmiştir. Aradan benzeri yüzyıl geçtikten sonraları esas yargısı Avrupa’ya taşınmıştır. Avusturyalı ünlü hukukçu Hans Kelsen, Amerikan tecrübesini bile dikkate alarak kanunların anayasaya uygunluğunu denetleyecek merkezi ve bağımsız milletvekili benzeri esas mahkemesinin kurulması gerektiği fikrini ortaya atmıştır. Sonunda Avusturya Esas Mahkemesi ilkin oluşmak amacıyla Avrupa’de iki dünya savaşından sonradan anayasa mahkemeleri kurulmaya başlamıştır. Esasen neredeyse Kelsen’le benzeri dönemde bu topraklarda bile anayasa yargısı fikri dile getirilmiştir. Aydınlık Gökalp elan Cumhuriyet kurulmadan kaleme aldığı ‘Yüce Duruşma’ adlı makalesinde bire bir memlekette sunu balaban saygı ve itaatin kanunların en mukaddesi olan anayasaya gösterilmesi gerektiğini, bu hürmetin bile ancak bilcümle kanunların anayasaya akillica olmasıyla tecessüm edeceğini belirtmişti. Gökalp’e göre anayasanın üstünlüğü mutlak kanunların anayasaya uygunluğunu denetleyecek ayrımsız ‘Yüce Duruşma’nin’ kurulmasını gerektirmekteydi. Benzer düşünceler ahir kırk yıl süresince kimi zaman kâh anayasa hukukçuları ve karar mensupları vasıtasıyla dile getirilmişse da Kanunuesasi Mahkemesinin kurulması anayasal sistemde yaşanan değişikliğin ardından 1962 yılında gerçekleşmiştir.

“MAHKEMEMİZE BAKARAK SİYASİ HAK VE ÖZGÜRLÜKLERE İLİŞKİN ANAYASAL HÜKÜMLER, ‘ÇOĞULCU DEMOKRASİNİN GELİŞTİRİLMESİ BAĞLAMINDA VE DOĞRULUK EKSENLİ YORUMLANDIKLARI TAKDİRDE İŞLEVLERİNİ BILCÜMLE NAMINA YERİNE GETİREBİLİR”

Anayasa Mahkemesi 60 yıldır kanunların anayasa uygunluğunu denetleyen, son 10 yıldır bile bire bir zamanda bireysel başvuruları inceleyici benzeri yüksek mahkeme kararı organı kendisine fariza yapmaktadır. Bu bağlamda Türk anayasa yargısı tarihini evvel 50 yıl ve ahir 10 yıl namına iki döneme ayırarak görmek yanlış olmayacaktır. Bunun nedeni hemen fariza alanında meydana gelen ayrım değil, benzeri zamanda ferdî başvuruyla birlikte başlayan yargısal dizi değişimidir. Bu değiş, ideoloji eksenli yaklaşımdan doğruluk eksenli yaklaşıma akilane gerçekleşmiştir. Türk Esas Mahkemesi ferdî başvuruya ilgilendiren bir nice kararında kanunuesasi yargısına bilgili olması müstelzim yaklaşımın doğruluk eksenli seri olduğunu belirtmiştir. Mahkememize bakarak hele politik adalet ve özgürlüklere ilişkin anayasal hükümler ‘çoğulcu demokrasinin geliştirilmesi bağlamında ve türe eksenli yorumlandıkları takdirde işlevlerini kül kendisine hesabına getirebilir.’

Hak eksenli yaklaşım, özgürlüğün temel sınırlamanın derogasyon olduğu kabulünden cereyan haysiyet. Bu yaklaşım anayasanın esas haklara evleviyet verilerek özgürlükler lehine yorumlanmasını gerektirmektedir. bir örnek üzerinden doğruluk eksenli yaklaşımla bire bir anayasal ilkelerin özgürlükler lehine kuşkusuz yorumlanabileceğine temas etmek istiyorum. Bunun üzere sizleri ilk biraz geriye, 10 sene öncesine götüreceğim. Ruz 25 April 2012… Kanunuesasi Mahkemesi’nin 50. yapılış sene dönümünde düzenlenen törende Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Başkanı de benzeri istişare yapmıştı. AİHM Başkanı, Strazburg Mahkemesi ile Türk Temel Mahkemesinin ayrımsız yönde verdiği kararlardan bahsetmiş, bu kararların ‘aynı ulusal mahkemenin Avrupa içtihadına şüphesiz sabah yeli kaynağı olabileceğini ve zenginlik katabileceğini sunu iyice şekilde örneklendirmekte’ olduğunu söylemişti. AİHM Başkanına göre aynı yöndeki bu kararlardan biri dahi başörtüsü yasağının Anayasaya ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine akillica bulunmasına ilişkindi. AİHM Büyük Dairesi, Türk Anayasa Mahkemesinin laiklik yorumunun, dolayısıyla başörtüsü yasağının Avrupa Sözleşmesinin temelindeki değerlerle düzenli olduğunu akseptans etmişti. Esasen o çağ o törenin yapıldığı salonda bulunanların majör tıpkısı kısmı bu sözler karşısında şaşırmıştı. Zira iki sene önceki temel değişikliğiyle kabul edilen bireysel referans sisteminin uygulanmasına altı aydan beş altı süre kalmıştı. Ferdî başvurunun getiriliş amacı üstelik esas hak ve özgürlüklerin daha iyi korunmasını hatırlamak ve bu suretle ülkemiz aleyhine AİHM’e yapılan referans sayısını azaltmaktı. Canan çoluk çocuk, esasen AİHM Başkanının yaptığı tayin olgusal kendisine doğruydu. Evet, Türkiye’üstelik üniversitelerde ve kamu kurumlarında kadınlara müteveccih başörtüsü yasağı çok mufassal yıllar kamuoyunu çalışır etmiş, Türk Anayasa Mahkemesi üstelik bu yasağı tahkim edici, meşrulaştırıcı aynı caka oynamıştı. Bu sınırlayıcı/önleyici yaklaşım cellat tıpkı laiklik yorumu üzerinden savunulmuş, başörtüsünü üniversitelerde erkin bırakmaya yönelik yasalı düzenleme laiklik ilkesine uymaz bulunmuştu. Murafaa ideoloji eksenli yaklaşımla, laikliği esas hak ve özgürlükler karşısında özenle korunması gereken, ‘özgürlüklere kıydırılamayacak’ benzeri ilke adına değerlendirmişti. Ilavesi Anayasa Mahkemesi 2008 yılında tıpkı etap elan atmış, bu defa başörtüsü yasağını kaldırmaya müteveccih kanunuesasi değişikliğini laiklik ilkesiyle bağdaşmadığı gerekçesiyle nakız etmişti. Kanunuesasi Mahkemesinin bu yorumu AİHM tarafından Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine de makul bulunmuştu. Öte yandan, Temel Mahkemesi 2012 yılından itibaren adalet eksenli yaklaşımla laikliğin özgürlükçü bir yorumunu yapmaya başlamıştır. Bu posta Mahkeme, başörtülü olduğu amacıyla murafaa salonundan çıkarılan avukatın, tıpkı nedenle üniversiteden atılmış öğrencinin ve başörtüsü taktığı üzere işine akıbet sunulan cesamet memurunun anayasal haklarının ihlal edildiğine karar vermiştir. Bu kararlarda AYM, başörtüsünün din ve vicdan özgürlüğünün benzeri gereği olduğunu, başörtüsüne müteveccih yasağın tek kanuni temeli olmadığını ve bu yasağın akide temelinde ayrımcılık teşekkül ettiğini vurgulamıştır.

Bu kararlar, ötekinin haklarına kaygısızca ve tektipleştirici olan ideoloji eksenli yaklaşımın sakıncalarını ortaya koyması bakımından birlikte son etap önemlidir. Maalesef Avrupa’birlikte gâh anayasa mahkemelerinin ve yüksek yargı organlarının, murafaa salonunda stajyer hukukçuların, avukatların, başkaca katılanların başörtülü bulunamayacağına dayalı kararlara imza attıklarını görmekteyiz. Antrparantez işyerlerinde başörtülü kadınların çalıştırılmamasına yönelik uygulamaları ayrımcılık olarak görmeyen mahkeme kararı kararlarının olduğu da hepimizin malumudur.

“KANUNUESASI MAHKEMESİ, HOPPADAK DİN VE VİCDAN ÖZGÜRLÜĞÜ ALANINDA DEĞİL, GÜÇ HAKKINDAN İFADE ÖZGÜRLÜĞÜNE, ADİL YARGILANMA HAKKINDAN ÖRGÜTLENME ÖZGÜRLÜĞÜNE KADAR HADDINDEN FAZLA ÖNEMLİ KARARLAR VERMİŞ VE VERMEYE BITMEME ETMEKTEDİR”

Bu nedenle Temel Mahkemesinin başörtüsüne ilişkin doğruluk eksenli yaklaşımla verdiği kararları, Avrupa’da dideban uygulamaları onaylayan karar organlarının yüksek mahkemelerine ve arsıulusal mahkemelere eş dokuma edecek niteliktedir. Bambaşka bire bir ifadeyle Avrupa içtihadına ilham vermesi ve onu zenginleştirmesi muhtemel kararlar, Anayasa Mahkemesinin düzgü denetiminde ve ferdî başvuruda verdiği özgürlükçü kararlardır.

Değerli katılımcılar, Kanunuesasi Mahkemesi, yalnız diyanet ve vicdan özgürlüğü alanında değil, güç hakkından rapor özgürlüğüne, adil yargılanma hakkından örgütlenme özgürlüğüne büyüklüğünde tam anayasal türe ve özgürlüklere ait çok kocaman kararlar vermiş ve vermeye devam etmektedir. Bunu yaparken birlikte Mahkememiz, Temel’üstelik öngörülen suçların önlenmesi, amme düzeni, amme güvenliği ve başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması kabil sınırlama nedenlerini birlikte kuşkusuz değerlendirmektedir. Elhasıl Anayasa Mahkemesi anayasal adaleti ulaşmak amacıyla Mevlana’nın asırlar öncesinde anlatım ettiği kabilinden ‘her şeyi yerel adına koymaya’ çalışmaktadır.”

Share: