28 Şubat’ta başörtüsüz sıralardan, başörtülü akademisyenliğe

– 28 Gücük Ay’ta başörtüsüz sıralardan, başörtülü akademisyenliğe

28 Şubat sürecinde üniversiteyi başörtüsü çıkarttırılarak derk etmek zorunda bırakılan avrat, yıllar sonraları doçent hekim adına üniversitede akademisyenlik yapıyor

İlk ve ortaokulu kekemelikle geçirdi, lisede konuşmayı aynalara konuşarak yine öğrendi

Akademisyenin, Cumhurbaşkanına Erdoğan’a can ‘başörtüsü’ teşekkürü ettiği videosu sosyal medyada çığ kabilinden yayıldı

Doç. Dr. Bedia Koçakoğlu:

“Başörtüm zorla çıkartılırken iğne boğazımı çizdi, çizilen madde kalbim ve yabanlık onurunun ta kendisiydi”

“Çap bir babadır. Biz bu dönemde ağababa duygusunu hissettik. Cumhurbaşkanımızın de iki kız çocuğu var ve onların birlikte başları gizli. Aynı babanın kız çocuklarına ehil çıkışı kadar bize sahip çıkışını gördük”

“İnsan babasına teşekkür etmez da ne yapar?”

“İlköğretim bir zamanlar kekeliyordum, konuşamamaya başladım. Aynalara konuşarak kullanılmamış doğan bir yavru kabil konuşmayı öğrendim”

ANTALYA – Türk siyasal tarihine “postmodern darbe” yerine geçen 28 Şubat sürecinde, üniversiteyi başörtüsü çıkarttırılarak derk etmek zorunda bırakılan Bedia Kocakoğlu (43), yıllar sonraları doçent doktor yerine başörtüsüyle girdiği üniversitede akademisyenliğini sürdürüyor. Reisicumhur Recep Tayyip Erdoğan’a sağladığı başörtü özgürlüğünden hava teşekkürname fail Kocakoğlu, “Kerem aynı babadır. Biz bu dönemde cet duygusunu hissettik. Cumhurbaşkanımızın da iki kız çocuğu var ve onların birlikte başları gizli. Tıpkı babanın kız çocuklarına erbap çıkışı kabilinden bize erbap çıkışını gördük. İnsan babasına teşekkürname etmez de hangi yapar?” diye niteleyerek sordu.

Akdeniz Üniversitesi Yazın Fakültesi’nde öğretim üyesi olan 43 yaşındaki Doç. Dr. Bedia Koçakoğlu, Türk siyasal tarihine “postmodern çarpış” kendisine sabık 28 Şubat sürecinde başörtüsü sorununu yaşayanlardan. İlköğretim ve lise hayatını Alanya ilçesinde mütemmim Koçakoğlu, ardından Konya Selçuk Üniversitesi Fen Yazın Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nü kazandı. Üniversite bir numara sınıftayken 28 Küçük Ay süresine balya gelen Koçakoğlu’na, derslere başörtülü giremeyeceği belirtildi. Koçakoğlu, kıraat hevesini yarıda bırakmak istemeyip derslere başını açarak girmeye bitmeme etti. Üniversiteyi tamamladıktan sonra araştırma görevliliği sınavını başarıyla geçen Koçakoğlu, faziletkâr lisans ve doktora eğitimini dahi Konya’birlikte tamamlayıp tekrar memleketi Antalya’evet döndü.

15’in üstünde pusula yazdı

Şuanda Akdeniz Üniversitesi Literatür Fakültesi’nde Doçent Hekim olarak akademisyenliğini sürdüren Koçakoğlu, bu süreç içerisinde 15’in üzerinde mektup yazdı. Kitaplarından tıpkı tanesi de 28 Küçük Ay sürecini anlatan ‘Anlamsızlığın anlamı Postmodernizm’ ünlü eseri oldu.

Kekeme oldu, konuşmayı unuttu

Yaşam hikayesini İhlas Malumat Ajansı’yla paylaşan Doç. Dr. Bedia Koçakoğlu, süfli yaşlarda okumaya haddinden fazla beceriksiz olduğunu ve yolda bulduğu gelişigüzel kağıt parçasını eve götürerek okuduğunu anlattı. İlkokul okurken sebebini bilmediği şekilde kekeme sorunu yaşadığını ve bunu hayatının önce ilenç noktası adına gördüğünü belirten Koçakoğlu, “Tezyifkâr ayrıntılar elan cani peki. Sürekli dalavere geçilen ve dikkate alınmayan tıpkı yavru olmaya başladım. Kendimi geride ve dışlanmış benzeri bala kendisine hissettim. Özgüvenimi tamamen bitirdiğimden, kekeleme çıktı konuşamamaya dönüştü. Bu beş bitene kadar bitmeme etti. Ailem beni okutmama düşüncesindeydi. Okulda evet dahi dışarıda değil aile süresince bile kekeliyordum. Onlara ne büyüklüğünde çokça görmek istediğimi anlatmaya çalıştım ve aileme kusurlu lisanımla, ‘Beni okutmazsanız eğer, Tanrı beni yanına çağırıp kimden şikayetçisin’ diyerek sorduğunda okutmadıkları amacıyla aileme söylerim dedim. Haddinden Fazla etkilendiler ki müsaade verdiler” diye sahn hikayesine başladı.

“Aynalara konuşarak bakir doğan bire bir çocuk gibi konuşmayı öğrendim”

Ortaokulda bile ayrımsız problemin ilerleyerek sürdüğünü tamlayan Koçakoğlu, sözlerine şöyle bitmeme etti: “Sınav kağıtlarında çok liyakatli amma lalüebkem aynı çocuktum. Gine ikinci ilenç noktası o dönemde bire bir öğretmenimiz beni sözlüye kaldırdı. Benzeri istifham sordu konuşamadım. Bilip anlatamamak arz büyük ıstırap. İlk o periyot hissettim bunu, hiçbir devir dahi unutmadım. Tekrar orostopolluk geçtiler, güldüler. ‘Öğretmenim o konuşamaz ki onu sebep sözlüye kaldırdınız kim?’ diyerek orostopolluk geçtiler. O çağ okulu bıraktım. Raporlar makbuz kalmayayım diye. Doktorlarla görüşüldü. Doktorlara gittik tedavisi olmadığını ve ruhsal bir mesele olduğunu söylediler. yegâne doktor, ‘kızım sen çok anlaklı tıpkısı kızsın, tıpkısı gözgü bul kendine aynanın karşısına geç harfleri kelimeleri uzata uzata çıkarmaya çalış aynaya bakarak kitaba göre kitap oku’ dedi. Dışı mülevven plastik olan aynalardan makbuz bana ve ben ayna karşısında aylarca kelime lügat, kod harf yıpranmamış doğan tıpkısı çocuk kabilinden konuşmayı öğrendim. Daha Çok ortaokulu bitirdiğimde iri oranda danışma problemimi yenmiştim. Liseye geldiğimizde ise çokça henüz iyice rapor ediyordum kendimi. O kekelik ve konuşamama dönemi, sokağa çıkamamama, eş edinememe ve oyunlara katılamama etken oldu. Bu beni elan birlikte kitapların içine itti. Kendime kitaplardan kullanılmamış tıpkısı acun kurdum. Bu dünya birlikte beni edebiyat okumaya itti. Başarılı ayrımsız öğrenciydim ama önce tercihimde edebiyattı. Liseyi bitirdiğimde Selçuk Üniversitesi Bilim Yazın Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nü kazandım.”

“Başörtüm cebren çıkartılırken iğne boğazımı çizdi, çizilen şey kalbim ve insanlık onurunun ta kendisiydi”

Üniversitenin birinci sınıfında 28 Küçük Ay tarihine balya geldiğini aktaran Koçakoğlu, yaşadığı zor günleri ise şu ifadelerle anlattı: “Bir Numara sınıfın ikinci döneminde 28 Şubat patladı. Hele benim kabil, hayatında polislerle on paralık yüz yüze gelmemiş, hareketli ortamlara girmemiş kimsesiz tıpkı kız çocuğunun karşılaştığı öz. Selçuk Darülfünun’sinin önündeki duvarlara büyüklüğünde geliyorsunuz, suçluymuş üzere, yurt haini, yıldırıcı kabil o duvarlardan dil alınmıyorsunuz. Görevliler, ‘başınızı sokakta açın, ondan sonra girin’ diyordu. Allah’ın emrini tutmadım diyerek, üzülüyorsunuz ve dini sorgulama yapmıyorsunuz. Ayrımsız üstelik sokağın ortasında başınız açtırılarak utandırılıyorsunuz. Bu duyguyu yaşamayan bilemez. Cenabıhak’a alın hissettiğiniz mahcubiyetin ötesinde kuldan utanma duygusu, toplumun uğrunda başını açıp insanların sizi seyirlik bire bir materyal gibi temaşa duygusunun verdiği ıstırabı, yaşamayan tek şekilde anlayamaz. Ayrımsız dönüş utanıp sokakta başımı açmamak için, muamma adsız sansız duvarın yarığından girip bahçede açmaktı. Cemi ilerlerken memur gördü beni. Büyük aynı suç işlemişim gibi koşa koşa geldi ve başımı açmanı haram olduğunu söyleyip başörtüsünü başımdan sertçe çekti. Başörtünün geçit kısmına iğne takılır kaymaması amacıyla. O ara çekildiği için iğne boğazımı yarıp kanattı. O günden bu yana iğne takamıyorum. İğnenin çizdiği öz geçit filan değildi, o çizilen madde kalbimdi, eş onurunun ta kendisiydi.”

“Öğrencilerim beni sesimden tanıdı”

Mazlum insanların sesi tevessül etmek, inandığı doğrular için topluma soluk olabilmek üzere akademisyen olmayı hedeflediğini nâkil Koçakoğlu, 2015 yılında doçent unvanıyla üniversitedeki geçmiş başörtülü dersinde yaşadığı ihtisas dolu dakikaları paylaştı. Koçakoğlu, “Kapıdan derun girdiğimde öğrencilerim beni tanıyamadı. Sesimden tanıyabildiler. Başı yıldızlı, ilişkin bilcümle derslik tıpkısı anda gözleri yoğun meşbu ayağa kalkıp dakikalarca alkışladılar. Gözyaşlarıma bilgili olamadım. Illet alkışladıklarını sorduğumda ‘özgürlüğü’ alkışladıklarını söylediler. Hep bunun aynı özgürlük davası olduğunun farkında. Siz bunu seçme kampanyası, görüş alacağız, vay helalleşeceğiz diye niteleyerek kullanmayın. Millet canının derdinde. Biz özgürlüğümüzün derdindeyiz” diyerek konuştu.

“Tığ Cumhurbaşkanımızda tıpkı bakanın kız çocuklarına cemaat çıkışını gördük”

Reisicumhur Erdoğan’ın Antalya ziyaretinde mikrofon alıp teşekkürname ettiğini tamlayan Koçakoğlu, bunun siyasal bir bahis olmadığını, kadınların özgürlüğü ile ilgili aynı konu olduğunu vurguladı. Koçakoğlu, “Biz 28 Küçük Ay mağduru kadınlar Sayın Cumhurbaşkanımıza teşekkürname ederken, bir siyasal parti liderine teşekkür etmiyoruz. İnsani benzeri olay gerçekleştiren, bizim kalbimizi onaran birisine teşekkür ediyoruz. Bunu politik malzeme olmaktan çıkarıp, içtenlikle elini taşın altına koyan herkese bizim minnet borcumuz olacak. Arkadaşça destek olan herkese biz teşekkürname edeceğiz. Zira bu bizim içimizde çokça yavaş tıpkısı travmadır. Fehamet tıpkı babadır. Biz bu dönemde ağababa duygusunu hissettik. Cumhurbaşkanımızın birlikte iki kız çocuğu var ve onların bile başları örtülü. Bir babanın kız çocuklarına sahip çıkışı kabilinden bize ehil çıkışını gördük. İnsan babasına teşekkür etmez üstelik ne yapar?” diye sordu.

Koçakoğlu, baş örtüsü konusunun anayasal güvence altına alınması gerektiğini bile sözlerine ekledi.

Share: